Arkeolojiyi geniş kitlelere anlatmak ve Türkiye’de arkeoloji bilimi ile kültür varlıklarına yönelik farkındalık oluşturmak amacıyla kurulan Arkeofili’nin editörleri, kasım ayına damga vuran 10 önemli arkeolojik keşfi sıraladı.
Listeye, Şanlıurfa’da devam eden kazılarda elde edilen çarpıcı bulgular da girdi. Özellikle Karahantepe ve Sayburç’ta ortaya çıkarılan kalıntıların, dünya arkeoloji çevrelerinde büyük ilgi uyandırdığı belirtildi.
Kasım ayında Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri şu şekilde:
10- KARAHANTEPE’DE 17 METRE ÇAPINDA DEV YAPI
Şanlıurfa’daki Karahantepe’de, amfitiyatroyu veya odeon’u andıran 17 metre çapında devasa bir kamusal yapı ortaya çıkarıldı.
Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul’un aktardığına göre, Karahantepe’deki yerleşim MÖ 9.400’lerde başlayıp MÖ 8.000’li yıllara kadar sürdü. Ortaya çıkarılan ve ritüel amaçlı kullanıldığı düşünülen bu anıtsal yapı, fallusunu tutan 230 santimlik bir heykelin bulunduğu alanda yapılan kazılarda ana kaya zeminine kadar ulaşılarak tüm hatlarıyla belirlendi. Yaklaşık 17 metre çapındaki bu dev yapının iç düzeni oldukça benzersiz. Yapının duvarlarının içine yerleştirilmiş insan başları ve zeminde oturur vaziyette bulunmuş insan heykelleri keşfedildi.
9- BİLİNEN EN ESKİ ŞEHİR HARİTASI ŞAŞIRTICI DERECEDE DOĞRU ÇIKTI
Arkeologların 3.500 yıllık bu tabletin bir kenti ölçekli olarak tasvir ettiğini fark etmesi onlarca yıl aldı. Peki, insanlar bunu nasıl başarmıştı?
Dünyanın bilinen en eski haritalarından biri, muhtemelen MÖ 1.500 ile 1.300 yılları arasındaki bir tarihte bir kil tablete kazındı. Bu tabletin 1899 yılında bugünkü Irak’ta yapılan bir kazı sırasında keşfedilmesinden bu yana, araştırmacılar onu nasıl okumak gerektiği üzerine tartışıyor. Bir yetişkinin elinden biraz daha büyük olan harita, Mezopotamya kenti Nippur’u çevreleyen surdaki kapılar arasındaki mesafeleri gösteriyor. Ancak bazı arkeologların gözünde, tabletteki yapıların konumları, kentin kazılarla ortaya çıkarılmış kalıntılarıyla örtüşmüyor gibiydi. Ta ki yapılan kazılarda tahkimat izleri ortaya çıkarıldığında, haritanın çizgilerinin ve açıların ortaya çıkarılanlarla “mükemmel biçimde örtüştüğü” fark edilene kadar.
8- AND DAĞLARININ İZOLE BÖLGESİNDE 100’DEN FAZLA YAPI KEŞFEDİLDİ
Yüksek rakımlı kentsel merkezlerde yaşayan Chachapoya halkı, yüzyıllar boyunca İnka İmparatorluğu’nun işgaline direnmişti.
Peru’daki araştırmacılar, And Dağları’nın ıssız kesimlerindeki Kolomb-öncesi bir yerleşim olan Gran Pajatén’de daha önce bilinmeyen 100’den fazla arkeolojik yapı keşfettiklerini duyurdu. Gran Pajatén gibi, hem ıssız konumu, hem yüksek rakımı, hem de yoğun bitki örtüsü nedeniyle günümüz ziyaretçileri ve araştırmacıları için neredeyse ulaşılamaz alanlar. Orman örtüsünün üzerinden görmeyi sağlayan Lidar tarama ve fotogrametri gibi teknolojileri kullanan arkeologlar, 2022’den beri Gran Pajatén’de yürüttükleri çalışmalarla, deniz seviyesinden neredeyse 3.000 metreye ulaşan yüksekliklerde tarımsal terasları, dairesel yapıları ve uçurum mezarlarını içeren sofistike bir kentsel yerleşimi ortaya koydu.
7- SAYBURÇ’TA AĞZI DİKİLMİŞ BETİMLENEN BİR HEYKEL
Şanlıurfa’da yer alan Sayburç’ta, ağzı dikilmiş, gözleri ise kabuklarla doldurulmuş gibi görünen kaburgaları belirgin bir heykel bulundu.
Şanlıurfa’da Taş Tepeler projesi kapsamında kazıları süren Sayburç yerleşiminde, ağzı dikilmiş olabileceği düşünülen, göz çukurları ise yumuşakça kabuklarıyla doldurulmuş gibi gözüken bir insan heykeli gün ışığına çıkarıldı. Doç. Dr. Eylem Özdoğan başkanlığındaki kazılarda ortaya çıkarılan bu figür, yaklaşık MÖ 9.500 yılına tarihleniyor ve erken yerleşik toplulukların ölüm ritüellerine dair çarpıcı ipuçları taşıyor. Heykel, Taş Tepeler bölgesindeki diğer örnekler gibi, Çanak Çömleksiz Neolitik B dönemine ait.
6- KAZAKİSTAN’DAKİ OLDUKÇA GELİŞMİŞ BİR TUNÇ ÇAĞI KENTİ
Kazakistan’da ortaya çıkarılan gelişmiş bir Tunç Çağı kenti, bozkır toplumlarına dair bakış açımızı değiştiriyor.
Kazakistan’da arkeologlar, metal işçiliği, konutlar ve büyük bir yapı barındıran, “Yedi Vadi Kenti” olarak adlandırılan geniş bir Tunç Çağı “proto-kenti” keşfetti. Yeni bir çalışmaya göre, Kazakistan bozkırında ortaya çıkarılan bu geniş yerleşim, yaklaşık 3.600 yıl önce kendi döneminde büyük bir öncü kent olmalıydı. Semiyarka adlı erken kent 140 hektara yayılıyordu; bu büyüklük, bölgedeki çağdaş köylerden dört kat daha fazla. MÖ 1.600’e tarihlenen bu alan, bölgede metalurji ve kalay-bronz üretimine ayrılmış önemli bir alanın bulunduğu ilk yerleşim olarak öne çıkıyor.
5- MENKAURE PİRAMİDİNDE GİZLİ BİR GİRİŞ BULUNMUŞ OLABİLİR
Gize’nin üç büyük piramidinden biri olan Menkaure Piramidindeki hava dolu anomaliler yeni bir girişe işaret ediyor olabilir.
Kahire Üniversitesi ve Münih Teknik Üniversitesi’nden araştırmacılar, ScanPyramids araştırma projesi kapsamında Gize’nin üçüncü büyük piramidi olan Menkaure Piramidi’nde gizli iki hava dolu anomali tespit etti. Menkaure Piramidi’nin doğu cephesindeki bu noktada olası bir giriş bulunduğu hipotezi bir süredir mevcuttu. Radar, ultrason ve ERT (elektrik özdirenç tomografisi) kullanılarak yapılan incelemeler, doğu cephesi altındaki iki hava dolu boşluğun varlığını kanıtlıyor ve hipotezi destekleyen ilk kanıtları sunuyor.
4- İNSANLARLA BİRLİKTE YAŞAYAN BİR KÖPEĞE DAİR EN ESKİ DOĞRUDAN KANIT!
Mağarada bulunan 14.400 yıllık pati izleri, insanların evcil köpeklerle beraber yaşadığına dair bilinen en eski doğrudan kanıt oldu.
Üst Paleolitik dönemde yeni mağaraları keşfetmek tehlikelerle doluydu; bu yüzden İtalya’daki bir grup insan, karanlığa adım atarken yanlarına güvendikleri dört ayaklı yoldaşlarını da aldı. Yeraltındaki bu keşif sırasında geride bırakılan fosilleşmiş ayak ve pati izlerini analiz eden araştırmacılar, 14.400 yıllık bu izlerin, insanların evcilleştirilmiş bir köpekle yan yana yaşadığına dair dünyanın en eski doğrudan kanıtını temsil ettiğini söylüyor.
3- BU FİGÜRİN, ANİMİZM İNANCININ EN ERKEN KANITLARINDAN BİRİ OLABİLİR
Bir kadının üzerine kaz çıktığını betimleyen 12.000 yıllık figürin, Güneybatı Asya’da animist inançların erken kanıtlarını ortaya koyuyor.
Antik Yunanlar, Zeus’un prenses Leda ile çiftleşmek için bir kuğu kılığına girdiğini hayal etmeden çok önce, Güneybatı Asya’daki Natufian halkı aynı şeyi tasvir ediyordu. Arkeologlar, İsrail’deki bir tarihöncesi yerleşimde, erken bir inanç sistemini temsil ettiğini söyledikleri, 12.000 yıllık pişmiş kil bir heykelcik parçası keşfettiler. Figürin, bir kadın ve bir kuşu (muhtemelen bir kaz) tasvir ediyor ve çalışmaya göre Güneybatı Asya’daki en erken kadın tasvirini oluşturuyor.
2- AVRUPALILARIN BEYAZ TENLİ OLMASINDA ANADOLU ÇİFTÇİLERİ ETKİLİYDİ
Antik DNA, çoğu Avrupalının 3.000 yıl öncesine kadar koyu tenli olduğunu ve beyaz tene geçişte Anadolu çiftçilerinin rolünü ortaya koyuyor.
Antik DNA üzerine yapılan bir çalışma, bu köklü varsayıma meydan okuyor. 45.000 ile 1.700 yıl önce yaşamış 348 bireyin genomunu analiz eden araştırmacılar, bazıları için şaşırtıcı bir gerçeği gün yüzüne çıkardı: Avrupa tarihinin büyük bölümü boyunca, kıtanın sakinlerinin çoğu koyu tenliydi. Daha açık ten tonları yalnızca yaklaşık 3.000 yıl önce baskın hale geldi. Asıl dönüm noktası, yaklaşık 10.000 yıl önce Anadolu’dan yayılan Neolitik çiftçilerle geldi. Bu erken tarımcılar, daha açık tenle ilişkili genleri taşıyordu ve bu genler muhtemelen Avrupa’nın daha az güneş alan iklimlerinde onlara evrimsel bir avantaj sağladı. Zamanla bu genler yayıldı, fakat süreç yavaş ve düzensiz ilerledi. Bazı bölgelerde koyu ten, diğerlerine kıyasla binlerce yıl daha uzun süre varlığını sürdürdü.
1- NEANDERTALLER RAKİP GRUPLARIN ZAYIF ÜYELERİNİ KAÇIRIP YEMİŞ
Günümüz Belçika’sında yaşamış Neandertaller, yaklaşık 45.000 yıl önce düşman bir klanın en zayıf üyelerini yemiş olabilir.
Katledilen kurbanların kemiklerini inceleyen araştırmacılar, bunların tamamının narin yapılı kadınlar ve çocuklara ait olduğunu ortaya koyarak yamyamların özellikle bu bireyleri hedef almış olabileceğini gösterdi. Goyet mağaraları kompleksindeki bir mağarada bulunan kemikler en az altı bireyi temsil ediyor; bunların dördü yetişkin ya da ergen kadınlar, kalan ikisi ise bir erkek çocuğa ve bir erkek bebeğe ait. Yeni doğan bebek hariç tüm iskeletler kesilip parçalandıklarına dair tartışmasız izler taşıyor. Bu da onları Kuzey Avrupa’da şimdiye kadar bulunmuş, yamyamlığa uğramış en büyük Neandertal kalıntı topluluğu yapıyor.


0 Yorum